UBP Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Milli Güvenlik Kurulu bildirisini değerlendirdi.
2017 yılında Crans Montana’da, dönemin Rum Yönetimi Lideri Anastasiadis’in müzakere masasını terk etmesiyle, Kıbrıs’ta federal zeminde bir çözüm sürecinin de sonlandığını hatırlaran Hasipoğlu, bunun; gerek Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu, gerek Azerbaycan ziyareti, gerekse de son MGK Bildirisi ile iyice anlaşıldığını belirtti.
Kıbrıs’ta kalıcı bir anlaşma istenmesi halinde, iki tarafa uygulamada da eşit davranılmasını talep etmenin Kıbrıs Türk Halkı’nın müktesep haklarından kaynaklandığını hatırlatan Hasipoğlu şunları kaydetti:
“Haklarımızın tanınmasıyla birlikte, insani amaçlarla başlatılan Pile-Yiğitler Yolu’nda, KKTC Makamlarına ve dolayısıyla Kıbrıs Türk halkına yönelik, BM’nin tek yanlı tutumumun ve bu tutuma karşı içeride bazı kesimlerin BM’yi kırmayalım diye gereksiz hezeyanlarının ve paniğinin, son Türkiye Milli Güvenlik Kurulu açıklamasıyla yersiz olduğu anlaşılmıştır.
Sözkonusu bildiride, “BM Barış Gücü’nün KKTC’nin egemenliğine ve Kıbrıs Türklerinin en temel insani ihtiyaçlarına yönelik çifte standartlı tutum ve faaliyetlerinin tarafsızlık yükümlülüğüyle bağdaşmadığı ve itibarını zedelediği; bu çerçevede, barış gücünün KKTC’deki faaliyetlerinin KKTC makamlarıyla varacağı bir yazılı mutabakat yoluyla hukuki zemine oturtulması ihtiyacının bir kez daha ortaya çıktığı ifadelerine yer verilmiş ve Türkiye’nin, uluslararası hukuk ve antlaşmalardan kaynaklanan hakları çerçevesinde Kıbrıs Türklerinin güvenliği ve huzurunun teminatı olmaya devam edeceği” vurgusu, KKTC’nin diplomatik gücüne güç katmıştır.”
Hasipoğlu, BM’nin adadaki yetki ve statüsünün belli olduğunu, ancak bunun Kuzey Kıbrıs açısından yasal bir zeminde bulunmadığını ifade ederek, adanın güneyindeki otorite ile olan ilişkilerin KKTC’yi bağlamadığını ve Birleşmiş Milletler’in KKTC toprakları üzerinde yol keserek egemenlik iddiasında bulunamayacağını vurguladı.