Cumhurbaşkanlığı, AP’nin Türkiye raporuna tepki gösterdi

0
98

Cumhurbaşkanlığı tarafından Avrupa Parlamentosu’nun (AP) 2021 Türkiye raporuna ilişkin yazılı bir açıklama yapıldı.

Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada, “AB’nin, son raporunda da devam ettirdiği yanlı tutumu, Kıbrıs Türk Tarafının AB’nin Kıbrıs konusuyla ilgili herhangi bir olası süreçte yer almaması gerektiğini ortaya koyan pozisyonun bir teyidi niteliğindedir” denildi.

Açıklamada, “Avrupa Parlamentosu’nun 2021 yılı Türkiye raporunun Kıbrıs’a dair bölümünde yer alan kabul edilmez ifadeler, üyelik dayanışması kisvesini aşmış ve Rum resmi tezlerinin derç edildiği bir dokümana dönüşmüştür” ifadelerini yer verildi.

Açıklamanın tamamı ise şöyle:

“AB’nin, son raporunda da devam ettirdiği yanlı tutumu, Kıbrıs Türk Tarafının AB’nin Kıbrıs konusuyla ilgili herhangi bir olası süreçte yer almaması gerektiğini ortaya koyan pozisyonun bir teyidi niteliğindedir”_
Avrupa Parlamentosu’nun (AP) 2021 yılı Türkiye raporunun Kıbrıs’a dair bölümünde yer alan kabul edilmez ifadeler, üyelik dayanışması kisvesini aşmış ve Rum resmi tezlerinin derç edildiği bir dokümana dönüşmüştür.

Parlamento tarafından görevlendirilen Raportör, Rum resmi tezlerini hem adadaki hem de bölgedeki gerçekleri görmezden gelerek bire bir bu rapora aktarmıştır.

AB de dâhil, ilgili taraflar bilmelidir ki, KKTC en az Kıbrıs Rum tarafı kadar egemendir ve bu müktesep hakkından hiçbir hal ve şartta vazgeçmeyecektir. Raporda yer alan genele şamil, yanlı ve Kıbrıslı Türkleri yok sayan ifadeler, gelinen aşamada AB kurumlarının adamıza dair zaman aşımına uğramış vizyonunun yeni bir ifşaatıdır. AB’nin, son raporunda da devam ettirdiği yanlı tutumu, Kıbrıs Türk Tarafının AB’nin Kıbrıs konusuyla ilgili herhangi bir olası süreçte yer almaması gerektiğini ortaya koyan pozisyonun bir teyidi niteliğindedir.

Bahse konu raporun Kıbrıs konusunun çözümüne ilişkin bölümünde yer alan ifadeler, hâlihazırda BM Genel Sekreter’in inisiyatifiyle devam ettirilen süreçten dahi bihaber olunduğunu ibret verici şekilde gözler önüne sermektedir.

Sayın Cumhurbaşkanımız, göreve gelmesiyle yeni bir vizyon ortaya koymuş, başarısızlığı defaten kanıtlanmış ve tüketilmiş zeminin Kıbrıs Türk tarafı için geçerli olmadığının altını çizmiş ve resmi müzakerelere geçilebilmesi için iki devletin egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statümüzün kabuledilmesinin gerekliliğini bu vizyon çerçevesinde ileriye götürmektedir.

BM Genel Sekreteri, ihtilafın iki tarafı arasında müzakere zemini konusunda bir anlaşma olmadığını, resmi müzakerelerin başlaması için tarafların ortak bir zemin üzerinde uzlaşması gerektiğini ifade etmiş ve buna yönelik hâlihazırda süren ortak zemin olup olmadığına dair çalışmayı başlatmıştır.

Bu çalışmalar çerçevesinde, 5+BM gayri resmi Cenevre toplantısı gerçekleştirilmiştir ve görevinden ayrılan Lute’un yerine Sayın Genel Sekreter’in önerdiği şekilde iki taraf arasında ortak zemin olup olmadığına yönelik çalışmaları yürütecek yeni bir kişisel temsilci atanması beklenmektedir. Olası yeni bir süreç, ancak iki taraf arasında egemen eşitlik zemininde ortak zemin bulunması ve dengenin sağlanmasıyla başlayabilecektir.

Bu süre zarfında Kıbrıs Türk tarafı, iki tarafa da fayda sağlayacak şekilde kurumsal iş birliğinin tesis edilmesine yönelik somut adımlar atmakta, iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi için çaba sarf etmektedir.

Her iki tarafa da ait olduğu Rum liderliği dâhil, ilgili tüm aktörlerce kabul edilen ada etrafındaki doğal kaynaklar Rum liderliğinin atmakta olduğu tek yanlı adımlardan dolayı hem Kıbrıs adasında hem de bölgemizde gerginliğe yol açmaktadır.

Öte yandan Kıbrıs Türk tarafı, eşit hak sahibi olduğu bu kaynaklara ilişkin kapsamlı öneriler sunmuş ve son olarak 13 Temmuz 2019 tarihli önerisini masaya koymuştur. Kıbrıs Türk tarafı olarak, gerginliği artıran tek yanlı faaliyetler yerine diplomasi yolunu işaret ederek yapıcı bir anlayışla iki tarafın iş birliğini sağlayacak önerimizin halen masada olduğunu yineleriz.
Rum tarafının, zaten gerginliğin hâkim olduğu bölgemizde bunu artıran tek yanlı faaliyetlerine destek verilmesi, adada güven yaratma çabalarını ortadan kaldıracak ve bölgemize ilave sorunların taşınmasına yol açacaktır.

Bölgemizde refah ve istikrarın tesis edilmesine yönelik olarak, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Doğu Akdeniz Konferansı” önerisi de masadadır. Kıbrıs Türk tarafının Rum tarafı ile eşit statüde, ilgili diğer ülkeler ve paydaşlarla katılacağı bu konferans gereken iş birliğinin oluşturulması için bulunmaz bir fırsattır. Gelinen noktada, istikrar, barış ve refaha taraf olanların bu öneriye destek vermeleri bir gerekliliktir ve aynı zamanda bir samimiyet testidir. AP’nin konuyu Kıbrıs Rum tarafının resmi pozisyonu çerçevesinde yansıtma çabasının bizim nazarımızda herhangi bir itibarı yoktur. Kıbrıs Türk tarafı olarak, Türkiye Cumhuriyeti ile iş birliği içinde haklarımızı kararlılıkla savunmaya devam edeceğimiz herkesçe bilinmelidir.

Maraş açılımımız, AİHM tarafından etkin bir iç hukuk mekanizması olarak kabul edilen Taşınmaz Mal Komisyonu marifetiyle eski sakinlerin Kapalı Maraş’a ilişkin başvurularının, iade de dâhil olmak üzere, değerlendirilmesini öngören, KKTC tarafından uluslararası hukuk çerçevesinde atılmış bir adımdır. Kıbrıslı Rumlar tarafından Kapalı Maraş’a dair yapılan başvuru sayısı 459’a yükselmiştir. Hal böyle iken, Rum Lider Anastasiades’in başta AB olmak üzere uluslararası alanda yapmakta olduğu girişimler, eski sakin Kıbrıslı Rumların da haklarına erişimini engellemektedir.

Kapalı Maraş KKTC toprağıdır ve egemenlik alanımız içerisinde olan bu bölgeye dair her türlü tasarruf, yetki ve otoritemiz kapsamındadır. Maraş açılımımız kararlılıkla sürdürülecek, TMK da her geçen gün artan başvuruları değerlendirme suretiyle uluslararası hukuk kapsamındaki çalışmalarına devam edecektir.

Kıbrıs Rum Liderliği 1963 yılından beri Kıbrıs Türk Halkının insanlık dışı izolasyon altında tutulması için her alanda büyük çaba sarf etmektedir. Her türlü kısıtlamaya maruz bırakılan Halkımız Anavatan Türkiye’nin hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan sağladığı katkılar sayesinde ayakta durmuş ve bu insanlık dışı politikalara boyun eğmemiştir. Kıbrıs Rum liderliğinin en büyük amacı Anavatan Türkiye ile olan bağımızı kesmek, yani kendilerine muhtaç duruma gelmemizi sağlamaktır. İlgili raporda yer alan buna yönelik hadsiz ifadeler bir siyasi söylemden öte, Kıbrıs Türk Halkına yapılabilecek en büyük hakarettir.

Bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti ile bağımız her hal ve şartta güçlenerek devam edecek ve bunun ortadan kaldırılmasına yönelik her türlü çaba da gereken karşılığı bulacaktır.”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here