Okyanusların tabanı, yavaş ama emin adımlarla ve düzgün bir şekilde haritalandırılmaya devam ediyor. Şu ana kadar toplam alanın yüzde 23,4’ü tamamlandı.
İyi hazırlanmış deniz tabanı haritaları, birçok başka kullanım alanının yanı sıra navigasyon ve çevre koruma konusunda da yardımcı oluyor.
Geçen yıl yaklaşık 10 milyon kilometrekare yeni batimetrik (derinlik) verileri eklendi. Bu, yaklaşık olarak Avrupa’nın kara yüzeyine eşdeğer.
Güncelleme, bu hafta Portekiz’in başkenti Lizbon’da gerçekleşen Birleşmiş Milletler (BM) Okyanus Konferansı’nda sunuldu.
Aslında bu ek verilerin çoğu, haritalama çabalarından ziyade hükümetlerin, kurumların ve şirketlerin arşivlerini açmayı kabul etmelerinin bir sonucu. Daha yüzde 10-15’lik bir verininse, güvenlik nedeniyle ya da ticari sebeplerden sunucularda tutulduğu düşünülüyor.
Dünyanın okyanus tabanını tam olarak resmetmek için çalışan Seabed 2030’un yöneticisi Jamie McMichael-Phillips bu konuda “endişelenmelerine gerek yok” diyor ve şunları ekliyor:
“Yüksek çözünürlüklü verilere ihtiyacımız yok. Yüksek çözünürlüklü veriler iyi, onlarla çalışabiliriz. Ancak daha düşük çözünürlük de kesinlikle kabul edilebilir. Bir Avrupa futbol sahası büyüklüğünde, 100 metreye 100 metre veya o civarlarda bir alanın derinlik değeri, ulusal veya ticari sırları açığa çıkarmayacaktır.”
Deniz haritaları, sadece denizcilerin güvenli seyri için değil, aynı zamanda balıkçılık ve korunma adına da gereklilik arz ediyor.
Denizdeki yaban hayat, su altı dağlarının etrafında toplanma eğilimindedir. Her deniz dağı bir biyolojik çeşitlilik noktası.
Ayrıca sağlıklı deniz tabanı, okyanus akıntılarını ve dikey karışımı da etkiler. Okyanuslar ısıyı gezegen etrafında hareket ettirmede önemli rol oynadığı için haritalar, iklim değişikliğiyle ilgili çalışmaları geliştirmek için de kullanılıyor.
Şu anda, gezegenin su altı tabanının dörtte üçünden biraz fazlası hakkındaki bilgimiz, yalnızca yüksek deniz dağlarının ve derin vadilerin varlığını ortaya çıkaran düşük çözünürlüklü uydu ölçümlerinden elde edilenlerle sınırlı.
Ancak denizaltı dağları yüzlerce metre yüksekliğinde olabilir ve yapılan gözlemler genelde taban haritasını ortaya çıkarmakta ve tabanla ilgili bilgi sahibi olmakta yeterli değil.
Japonya’nın Nippon Vakfı tarafından finanse edilen Seabed 2030, karadan uzaklaşan herkesi sonar ekipmanlarını açmaya ve derinlik sondajı yapmaya teşvik ediyor. Bu sadece büyük gemilerden alınan ölçümler olmak zorunda değil, veri kaydedicilerle donatılmış küçük okyanus yatları da katkıda bulunabilir.
Seabed 2030’un finansörlerinden Amerikalı maceracı Victor Vescovo, dünya okyanuslarının en derin yerlerini ziyaret etmek için bir denizaltı kullanıyor. Vescovo BBC’ye, bunun bir “boşluğu haritala” stratejisi olduğunu belirtiyor:
“Ticari bir ekip değiliz, bu yüzden yakıt açısından en verimli rotaları takip etmek zorunda değiliz. Bir keşif gezisine çıktığımızda, ‘öncelikli bölgeleriniz nelerdir?’ diye soruyoruz ve bu alanları kapsayacak şekilde biraz yön değiştiriyoruz.”
ABD Donanması’nın eski bir çalışanı sadece kendisi 3 milyon kilometrekareden fazla katkıda bulundu.
Bununla birlikte, dünyanın birçok yeri o kadar uzak ki, bırakın bu bölgelerde derinlik verisi elde etmeyi; oraları çok az gemi ziyaret edebilir.
Bu yerlerin haritasını çıkarmak için otonom veya yarı otonom teknolojiler gerekiyor.
Geçen yıl 22 metrelik robot deniz aracı Saildrone Surveyor, San Francisco ve Honolulu arasında 28 günlük bir yolculukla, 22 bin kilometrekarelik deniz tabanının haritasını çıkardı.
Deniz robotik firması Ocean Infinity şu anda Vietnam’da 78 metre uzunluğunda bir gemi filosu inşa ediyor. Amaç, gemide kimse olmadan okyanusta gezinmelerini sağlamak. Çalışmaları İngiltere, ABD ve Asya’da üçüncü bir yerde bulunan uydu bağlantılı kontrol merkezlerinden denetlenecek.
Bu tür gemiler, ulaşılması zor bölgelerin haritasını çıkarmak için geleneksel mürettebatlı bir gemiden çok daha düşük maliyetle uzun görevlere gönderilebilir.
Bu haftaki BM Okyanus Konferansı’nda yapılan toplantılardan birinde deniz tabanının tam haritalandırılımasına yönelik ilerleme de tartışıldı. Katılımcılar yeni teknolojilerin gerekli olduğunu kabul ederken İngiltere merkezli sivil toplum kuruluşu Nekton’un başındaki Dr. Lucy Woodall, veriler üzerinde durulmadığı sürece 2030 projesinin başarısız olacağı konusunda uyardı.
Deniz tabanını haritalamak için kıyı bölgelerine giden, ancak bu verileri geçim kaynakları bu sulara bağlı olan yerel halklarla paylaşmayan şirketlerden bahsetti.